Aşkın diğer adı acı mıdır?...
O yüzden mutlu biten hiç bir aşk efsanesi yoktur belkide...
Yandıkları için vardır, Mecnun,Ferhat, Kerem , hatta Yunus ,Mevlana ,Pir Sultan Abdal...
Ve daha niceleri yandıkları için aşıktır belki...
Aşk ,hasrettir vuslatsız ...
Bir bülbül misali güle ermeden kanamaktır bir ömür...
Ateştir yüreği eriten...ilacı yaranın kendisi olan bir sızı...
Aşk aklın yüreğe hükmedemediği sınır...
Düşünün bütün sevda masalları hüzünlüdür... İçimizi yakar ,ama çoğumuz o masalın kahramanı olmayı geçiririz içimizden...
Aşk acıt tıkça aşk sanki... Ne kadar zorsa o kadar büyük ...
Kays çöle vurulunca Mecnun, Ferhat dağı delince Ferhat...
Yusuf kuyuya atılınca Yusuf... Celaleddin- i Rumi ,döndükçe Mevlana , Şems yandıkça Şems...
Aşk yaktığı kadar aşk...
Yani aşkın büyüklüğü , uğruna çekilen çileyle doğru orantılı sanki... Düşünün ki birini sevdiniz...Oda sizi sevdi...
Ve hiç bir zorluk yaşamdan ,hiç emek harcamadan gelsin istediniz geldi... Kavuştunuz hemen ,hayat sizi hiç sınamadan verdi tüm mutlulukları...
Yanmadınız, kıvranmadınız , adını duaya ,yüreğinizdeki sızıyı kelama dökmediniz , beklemediniz, özlemediniz, kaybetmek korkusu girmedi kanınıza ,
aklı firar etmediniz...
Yani acımadı hiç canınız... Yinede adı aşk olur muydu... Aşkın tadı acıdır,acısı bal. Rengi leyl... Kokusu hasret...
Vuslat eremedikçe güzeldir belki...
Ve aşka en çok hüzün yakışır...
Şimdi gözlerimden dökülen ateş ,yıkar mı günahlarımı ve arınır mı yüreğim riyadan...
saf aşk çıkar mı elmas misali , yıkansa üzerini kaplayan ,nefis çamuru akar mı.
Ve bu yürek büyük mü aşkı taşıyacak kadar...
Ey aşk...gecenin hüznü ,seherin duası , bir çocuğun yüzündeki masumiyet , bir ananın yüreğindeki merhamet... Vatan toprağı ,kutsal mabed...
Ey aşk sevgilinin gözündeki ilk ve son bakış...
Sana nefes kadar muhtacım bilsen... Divane et deli et ,dillere düşür...
Kim ne derse desin... Her halinle tek dileğimsin... Beni sana kabul et Aşk.
Zeynepceee

"Bunca kalp kırıklıklarına rağmen küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp bağırmak istiyorum hayata: Acımadı ki..!
28 Eylül 2014 Pazar
Ama biz bu hayata YENİLİYORUZ
Bugünlerde...
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz ama daha küçük ailelerde yasıyoruz.
Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Diplomamız bol ama sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.
İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz ama az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız ama çabuk parlıyoruz.
Aksam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz.
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.
Çok konuşuyor ama az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza gidip gelmiyoruz.
Uzayın derinliklerine ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz.
Havayı temizledik(!) ama ruhları kirlettik.
Atomu bile parçaladık da, önyargılarımızı yıkamadık.
Çok yazıyor, biliyor ama az gelişiyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla...
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı.
Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz ama
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya Barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için "somurtarak" çalışırız..
" Herşeyi yeniliyoruz, Evimizi yeniliyoruz arabamızı yeniliyoruz,
beyaz eşyalarımızı yeniliyoruz, telefonumuzu yeniliyoruz
Ama biz bu hayata YENİLİYORUZ."
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde kalıyoruz ama daha küçük ailelerde yasıyoruz.
Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Diplomamız bol ama sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.
İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz ama az gülüyoruz.
Trafikte çok hızlıyız ama çabuk parlıyoruz.
Aksam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz.
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.
Çok konuşuyor ama az gönül veriyoruz ve bol yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza gidip gelmiyoruz.
Uzayın derinliklerine ulaştık ama ruhun derinliklerine inemiyoruz.
Havayı temizledik(!) ama ruhları kirlettik.
Atomu bile parçaladık da, önyargılarımızı yıkamadık.
Çok yazıyor, biliyor ama az gelişiyoruz.
Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla...
Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı.
Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz ama
kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya Barışı" der, silahlanırız!
Daha mutlu olmak için "somurtarak" çalışırız..
" Herşeyi yeniliyoruz, Evimizi yeniliyoruz arabamızı yeniliyoruz,
beyaz eşyalarımızı yeniliyoruz, telefonumuzu yeniliyoruz
Ama biz bu hayata YENİLİYORUZ."
CANIMIN İÇİ HOŞÇAKAL..
Bak ben günlerdir senden gelecek tek bir harf için burada bekledim, belki ararsın dedim telefona bakıp durdum.
Belli ki yüreğin tam değil bana, ben bu eksikliğide kabul ettim, gerektiği kadar olamamışım sende.
Bunda senin suçun yok ki, ben kimsenin kimseyi sevme zorunluluğu yok olayının tam ortasına düştüm. Yani benim senin için gereğim yok.
Ben bunu kabul ettim, anladım.
Aradığımda açma mana zaten alışmıştım, aradığımda meşgule almanla da yeni tanıştım.
Yazdıklarıma cevap vermemen benim sana gönderdiğim her mesajın doğası oldu.
İşte, anlarsın sende, ümit kalmıştı biraz içimde, onu da ben kendim öldürdüm.
Gideyim ben, kendimi sensiz bir hayata kapatıp bir daha dışarı çıkmayayım, olur ya..,
Unuturum...
Şimdiden bunun için senden özür dilerim, olur ya unutmam, en fazla ölmeye kaldığım yerden devam ederim.
Yalnızlıktan kemikleri üşür insanın, bilmezsin sen..
Ben alıştım, sen her kim ile ne ile meşgulsen mutlu kal, ben bir şarkı aldım yanıma, bir de sigaram var, senin güzel ellerin sağ olsun canımın içi, hoşçakal..
Belli ki yüreğin tam değil bana, ben bu eksikliğide kabul ettim, gerektiği kadar olamamışım sende.
Bunda senin suçun yok ki, ben kimsenin kimseyi sevme zorunluluğu yok olayının tam ortasına düştüm. Yani benim senin için gereğim yok.
Ben bunu kabul ettim, anladım.
Aradığımda açma mana zaten alışmıştım, aradığımda meşgule almanla da yeni tanıştım.
Yazdıklarıma cevap vermemen benim sana gönderdiğim her mesajın doğası oldu.
İşte, anlarsın sende, ümit kalmıştı biraz içimde, onu da ben kendim öldürdüm.
Gideyim ben, kendimi sensiz bir hayata kapatıp bir daha dışarı çıkmayayım, olur ya..,
Unuturum...
Şimdiden bunun için senden özür dilerim, olur ya unutmam, en fazla ölmeye kaldığım yerden devam ederim.
Yalnızlıktan kemikleri üşür insanın, bilmezsin sen..
Ben alıştım, sen her kim ile ne ile meşgulsen mutlu kal, ben bir şarkı aldım yanıma, bir de sigaram var, senin güzel ellerin sağ olsun canımın içi, hoşçakal..
25 Eylül 2014 Perşembe
İNSAN DA HOŞ DURMUYOR RENKTEN RENGE GİRMELER..
Tanıyamıyorum artık insanları. Duruşları, bakışları, sözleri, dokunuşları ve daha önce hiç karşılaşmadığım tarafları. Bir el değmiş gibi onlara... Sanmıyorum, değişemez insanlar kolay kolay yoksa. Kim neden unutur dün söylediklerini? Yoksa neden geri çeksin uzattığı eli sonra?
Değişmemeli insanlar. Boyacı küpüne batıp çıkmış gibi olmamalılar ve renklerle insanlar dışında güzelleşecek çok şey var mesela tablolar.
Eğer rengarenk renkleriyle özenilense bukalemunlar; hatırlatmak isterim, insan değil, hayvandır onlar.
Yakışabilir çiçeklere renkler.
Rengarenk olabilir dolaptaki elbiseler.
Hayata anlam katabilir gökkuşağındaki renkler.
Yüzlerde güzel durabilir renkli gözler.
Rengarenk çikolatalar çok mutlu eder.
Tozpembe hayaller tebessüm ettirirler.
Adına beyaz denilince yalanlar bile göze hoş gelebilirler.
Çok tatlı olabilir utanınca kızaran yüzler.
Hayatın en güzel anıdır belki pembeli, mavili kundaktaki bebekler...
Yaşamak için yeterli olabilir bir başına masmavi denizler...
Taş binalara hayat verebilir rengarenk pencereler ama bir tek insanda hoş durmuyor renkten renge girmeler...
Değişmemeli insanlar. Boyacı küpüne batıp çıkmış gibi olmamalılar ve renklerle insanlar dışında güzelleşecek çok şey var mesela tablolar.
Eğer rengarenk renkleriyle özenilense bukalemunlar; hatırlatmak isterim, insan değil, hayvandır onlar.
Yakışabilir çiçeklere renkler.
Rengarenk olabilir dolaptaki elbiseler.
Hayata anlam katabilir gökkuşağındaki renkler.
Yüzlerde güzel durabilir renkli gözler.
Rengarenk çikolatalar çok mutlu eder.
Tozpembe hayaller tebessüm ettirirler.
Adına beyaz denilince yalanlar bile göze hoş gelebilirler.
Çok tatlı olabilir utanınca kızaran yüzler.
Hayatın en güzel anıdır belki pembeli, mavili kundaktaki bebekler...
Yaşamak için yeterli olabilir bir başına masmavi denizler...
Taş binalara hayat verebilir rengarenk pencereler ama bir tek insanda hoş durmuyor renkten renge girmeler...
SAY Kİ ACI BİBER SÜRDÜ HAYAT AGZINA !
Doğrularından, oluşundan, duruşundan, taviz verme,
Gülüşünden, hayallerinden, verdiğin sözden vazgeçme
Dünü güzel yanlarıyla hatırla,
Şu anı, ne olursa olsun dimdik ayakta yaşa!
Eğer ömrün vefa ederse yarın yeni bir gün unutma.
Her şey herkes değişir. Ne mutluluk ne hüzün, baki değil asla!
Ne hiçbir zaman dert uğramayacakmış gibi bulutların üstünde yaşa, ne de sıkıntıların hiç bitmeyecekmiş gibi umutsuz olma!
Aklının bir köşesine yaz hazırlıklı ol; elbet uğrayacak sana da bir gün, hayata dair ne varsa.
Yalnızlık çok cazip bir fikir gibi gelmiyor bence kulağa, herkes kötü değildir. Birilerine güvenmek zorundasın hayatta. Bu güne dek karşılaşmış olduğun “kötüler,” nazarlık olsun inşallah bundan sonra karşına çıkacak olan iyi insanlara!
Severek tutabileceğin bir el, sarılabileceğin bir bel seni çok daha güçlü yapar hayatta.
Farkında olmasan da tek değil iki kişisindir, Sen değil “siz” sinizdir!
…ve tek heceli en güzel kelime “biz” dir. Hecelenemez, tek seferde “birlikte” söylenmesi gerekir!
Sevdiklerinle ortak paydalarda buluşmaya çalış mutlaka. Ortak anlar, ortak yaşanmışlıklar sizi çok daha yakınlaştırır. Ve hayattan çalınan bu tip zaman dilimleri, hanenize, hayata atılmış bir gol olarak yazılır. Farkında mısın acaba, jeneriklik bir gol attınız hayata!
Olmazsa olmazlarımız arasında “gurur” çoğumuzda liste başı ama sevdiklerinde, gururdaki harf topluluğu kadar önemliler bu dengeyi çok iyi ayarla!
Mutluluk; ne cennet bahçesindeymiş gibi yaşamak, ne de her halinle dört dörtlük olmak, mümkün mertebe boşlukları doldurarak ayakta kalmak.
Boş ver, eyvallah de geç sana yaşatılmış acılara. Kolay değil ama mutlaka geçer gider. Say ki acı biber sürdü hayat ağzına! Bak, öğrendin daha dikkatli adım atmalısın demek ki bundan sonra.
Gülüşünden, hayallerinden, verdiğin sözden vazgeçme
Dünü güzel yanlarıyla hatırla,
Şu anı, ne olursa olsun dimdik ayakta yaşa!
Eğer ömrün vefa ederse yarın yeni bir gün unutma.
Her şey herkes değişir. Ne mutluluk ne hüzün, baki değil asla!
Ne hiçbir zaman dert uğramayacakmış gibi bulutların üstünde yaşa, ne de sıkıntıların hiç bitmeyecekmiş gibi umutsuz olma!
Aklının bir köşesine yaz hazırlıklı ol; elbet uğrayacak sana da bir gün, hayata dair ne varsa.
Yalnızlık çok cazip bir fikir gibi gelmiyor bence kulağa, herkes kötü değildir. Birilerine güvenmek zorundasın hayatta. Bu güne dek karşılaşmış olduğun “kötüler,” nazarlık olsun inşallah bundan sonra karşına çıkacak olan iyi insanlara!
Severek tutabileceğin bir el, sarılabileceğin bir bel seni çok daha güçlü yapar hayatta.
Farkında olmasan da tek değil iki kişisindir, Sen değil “siz” sinizdir!
…ve tek heceli en güzel kelime “biz” dir. Hecelenemez, tek seferde “birlikte” söylenmesi gerekir!
Sevdiklerinle ortak paydalarda buluşmaya çalış mutlaka. Ortak anlar, ortak yaşanmışlıklar sizi çok daha yakınlaştırır. Ve hayattan çalınan bu tip zaman dilimleri, hanenize, hayata atılmış bir gol olarak yazılır. Farkında mısın acaba, jeneriklik bir gol attınız hayata!
Olmazsa olmazlarımız arasında “gurur” çoğumuzda liste başı ama sevdiklerinde, gururdaki harf topluluğu kadar önemliler bu dengeyi çok iyi ayarla!
Mutluluk; ne cennet bahçesindeymiş gibi yaşamak, ne de her halinle dört dörtlük olmak, mümkün mertebe boşlukları doldurarak ayakta kalmak.
Boş ver, eyvallah de geç sana yaşatılmış acılara. Kolay değil ama mutlaka geçer gider. Say ki acı biber sürdü hayat ağzına! Bak, öğrendin daha dikkatli adım atmalısın demek ki bundan sonra.
UMUTSUZLUK YOK :)
Yorgun zamanlardan arta kalan bizlerde, en büyük sorun sanırım bir türlü dinlememek şimdilerde.
Oysa ne kadar da yorgunsun dimi, yaşatılanları, yaşananları düşünmek bile yoruyor seni!
Neler gördü gözlerin ne sıratlardan geçtin.
Bazen durmak istiyor insan. Çevresinde olup biten ne varsa, bir son bulsun diyor zaman zaman.
“Yorgunluk” hiçte söylenişi kadar kolay değil, ayrıca “tıp” yanılıyor “yetişkinlerde 6 saat uyku” kesinlikle yeterli olmuyor! Hele ki yatakta, bilmem kaç kere sağa sola dönerek uyumaya çalışılmış gecelerin sonunda!
“Bu son” dediğin kaç “yanılgı” bıraktın kim bilir ardında ama olsun sakın kendine kızma.
Yalnız değilsin, herkes yanılır ve inan bana herkesin yanılgıları bulunduğu şehirden yol olur haritanın diğer ucuna!
Konu ne olursa olsun yanılgılarında, güvenmek, inanmak ya da yanlış tercihler; üzülme tek suçlu sen değilsin, kavun değillerdi ki koklayıp bilemezdin.
Hoş kavun güzel bir tat bırakır damaklarda. Bu tipler kelek bile değiller.
Pardon ama keleğin de turşusu güzel olur (!)
Senin güvenini boşa çıkarıp, vefasızlık edenler, en güzel tabirle “gereksizler.” Rica ederim üzülme gerçekten değmezler.
Bir de türlü bahaneleri yok mu, seni “aptal” yerine koymaları; “dur arkamı döneyim muhtelif yerime anlat demek” istiyorum onlara(!) onlar; insanların” aptal” olduğunu sanan aptallar!
Gün olur ağzının tadı yine yerine gelir, “yine kurt gibi acıkırsın” yemekler eski tadını bulur.
“Sıcacık yatağında mışıl mışıl uykuların” olur
Kısacası hayat, senin için yine eski haline kavuşur. Sadece birazcık zaman…
Ama yalanlarla güvenini boşa çıkaranlar var ya, bir ömür boyu, gözünde yitirdikleri insanlıklarıyla yaşamak zorunda.
Artık piyangodan büyük ikramiye bile çıksa, onlar bu dünyanın en bahtsız “insanlarıdır ” şu saatten sonra (!)
Oysa ne kadar da yorgunsun dimi, yaşatılanları, yaşananları düşünmek bile yoruyor seni!
Neler gördü gözlerin ne sıratlardan geçtin.
Bazen durmak istiyor insan. Çevresinde olup biten ne varsa, bir son bulsun diyor zaman zaman.
“Yorgunluk” hiçte söylenişi kadar kolay değil, ayrıca “tıp” yanılıyor “yetişkinlerde 6 saat uyku” kesinlikle yeterli olmuyor! Hele ki yatakta, bilmem kaç kere sağa sola dönerek uyumaya çalışılmış gecelerin sonunda!
“Bu son” dediğin kaç “yanılgı” bıraktın kim bilir ardında ama olsun sakın kendine kızma.
Yalnız değilsin, herkes yanılır ve inan bana herkesin yanılgıları bulunduğu şehirden yol olur haritanın diğer ucuna!
Konu ne olursa olsun yanılgılarında, güvenmek, inanmak ya da yanlış tercihler; üzülme tek suçlu sen değilsin, kavun değillerdi ki koklayıp bilemezdin.
Hoş kavun güzel bir tat bırakır damaklarda. Bu tipler kelek bile değiller.
Pardon ama keleğin de turşusu güzel olur (!)
Senin güvenini boşa çıkarıp, vefasızlık edenler, en güzel tabirle “gereksizler.” Rica ederim üzülme gerçekten değmezler.
Bir de türlü bahaneleri yok mu, seni “aptal” yerine koymaları; “dur arkamı döneyim muhtelif yerime anlat demek” istiyorum onlara(!) onlar; insanların” aptal” olduğunu sanan aptallar!
Gün olur ağzının tadı yine yerine gelir, “yine kurt gibi acıkırsın” yemekler eski tadını bulur.
“Sıcacık yatağında mışıl mışıl uykuların” olur
Kısacası hayat, senin için yine eski haline kavuşur. Sadece birazcık zaman…
Ama yalanlarla güvenini boşa çıkaranlar var ya, bir ömür boyu, gözünde yitirdikleri insanlıklarıyla yaşamak zorunda.
Artık piyangodan büyük ikramiye bile çıksa, onlar bu dünyanın en bahtsız “insanlarıdır ” şu saatten sonra (!)
14 Eylül 2014 Pazar
KORKUYORUM BİR NEFESLİK YER KALMAYACAK HER ŞEYİ İÇİME ATA ATA
Affedemeyeceğim insanlar var bundan sonra.
Ne olursa olsun görmek istemediklerim hayatımda...
Başbaşa kalması gerekenler unutamadığım hatalarıyla...
Affetmek erdemse de önemli değil bundan sonra, bundan sonra bir erdem eksik oluversin hayatımda.!
Yaptıkları onca çirkinliğe rağmen "insanım" diye gezenler varken ortalarda, sanmıyorum ki bu eksik çok şey eksiltir varlığımda.
Ne masal kahramanıyım ne Pollyanna çok kırıldım bunu anlatabilmek keşke mümkün olsa.
Ne hoşgörülü olmak istiyorum ne eyvallah etmek yapılanlara...
Korkuyorum, bir nefeslik yer kalmayacak her şeyi içime ata ata...
içim bu kadar doluyken başkalarının artıklarıyla; kimi nasıl affedip sığdırayım, nefesim bile kalmışken ayakta?..
Öyle izler var ki sırtımda, ağırlığının altında kamburlaştığım varlığıyla...
Öyle sözler var ki hala kulaklarımda... Hiç bir zaman kaybolup gitmeyen boşlukta!
...Kırıklarımdan geçtim, önemli değil ama kırık parçalar hala kanatıyor dokununca...
Pardon, duyamadım! "Affetmek" mi demiştiniz bana? Affetmek nedir?
Yenilir, içilir mi acaba?
Ne olursa olsun görmek istemediklerim hayatımda...
Başbaşa kalması gerekenler unutamadığım hatalarıyla...
Affetmek erdemse de önemli değil bundan sonra, bundan sonra bir erdem eksik oluversin hayatımda.!
Yaptıkları onca çirkinliğe rağmen "insanım" diye gezenler varken ortalarda, sanmıyorum ki bu eksik çok şey eksiltir varlığımda.
Ne masal kahramanıyım ne Pollyanna çok kırıldım bunu anlatabilmek keşke mümkün olsa.
Ne hoşgörülü olmak istiyorum ne eyvallah etmek yapılanlara...
Korkuyorum, bir nefeslik yer kalmayacak her şeyi içime ata ata...
içim bu kadar doluyken başkalarının artıklarıyla; kimi nasıl affedip sığdırayım, nefesim bile kalmışken ayakta?..
Öyle izler var ki sırtımda, ağırlığının altında kamburlaştığım varlığıyla...
Öyle sözler var ki hala kulaklarımda... Hiç bir zaman kaybolup gitmeyen boşlukta!
...Kırıklarımdan geçtim, önemli değil ama kırık parçalar hala kanatıyor dokununca...
Pardon, duyamadım! "Affetmek" mi demiştiniz bana? Affetmek nedir?
Yenilir, içilir mi acaba?
BAŞKALARI ÜZSÜN DİYE BÜYÜTMEDİ ANNEMİZ...
Bence üstündeki bu “kırgınlık” ne üşütmeden ne havalardan; şu bir türlü kapanmayan yaralar halsiz düşürüyor seni zaman zaman.
Nane limon iyi gelir mi bilmiyorum ama yatak yorgan da yatsan geçmez sanmıyorum.
Bence en güzeli olup biteni bir kenarı bırakıp yeniden doğmak belki?
Yeniden doğmak mı? Bence her şeyi unutmakta gizli!
Yoksa aç veya tok karnına sekiz saat aralıklarla antibiyotik falan kurtarmaz bu halsizliği!
Önce bir çeki düzen vermelisin kendine ve herkesten önce, esas olanın yine sen olduğunu hatırlat kendine.
Başkaları üzsün diye ninniler söyleyerek büyütmedi annemiz.
Üzüldüysen de yas tuttuysan da yeter artık kendine gelmelisin!
Dua mı eder silkelenir misin bilmiyorum. Ne yaparsan yap ama kapat o eski yaraları.
O eski yaralar ki çatlak diş sızısı; zehir ediyor olur olmadık anları. Tatlı bile yesen sızlıyor, tatlar bile tat vermiyor bugün can yakıyor!
Öyle yıprandın öyle kabuğuna çekildin ki, için de bir “güvensizlik” hali!
Emin ol biliyorum, o kadar incittiler ki seni, saç uçlarına kadar yorgun, kirpiklerine kadar kırgınsın belki!
Ayaklarını bile karnına kadar çekip yatıyorsun geceleri çünkü artık güvende hissetmek istiyorsun kendini dimi?
Ama öyle köşeye çekilip saklanmak mutlu etmez seni. Hadi zorla biraz kalk ayağa.
Unutma!
Kimsen yok değil, tut ellerini kendini hiç bırakma!
Daha kimin olsun hayatta?
Nane limon iyi gelir mi bilmiyorum ama yatak yorgan da yatsan geçmez sanmıyorum.
Bence en güzeli olup biteni bir kenarı bırakıp yeniden doğmak belki?
Yeniden doğmak mı? Bence her şeyi unutmakta gizli!
Yoksa aç veya tok karnına sekiz saat aralıklarla antibiyotik falan kurtarmaz bu halsizliği!
Önce bir çeki düzen vermelisin kendine ve herkesten önce, esas olanın yine sen olduğunu hatırlat kendine.
Başkaları üzsün diye ninniler söyleyerek büyütmedi annemiz.
Üzüldüysen de yas tuttuysan da yeter artık kendine gelmelisin!
Dua mı eder silkelenir misin bilmiyorum. Ne yaparsan yap ama kapat o eski yaraları.
O eski yaralar ki çatlak diş sızısı; zehir ediyor olur olmadık anları. Tatlı bile yesen sızlıyor, tatlar bile tat vermiyor bugün can yakıyor!
Öyle yıprandın öyle kabuğuna çekildin ki, için de bir “güvensizlik” hali!
Emin ol biliyorum, o kadar incittiler ki seni, saç uçlarına kadar yorgun, kirpiklerine kadar kırgınsın belki!
Ayaklarını bile karnına kadar çekip yatıyorsun geceleri çünkü artık güvende hissetmek istiyorsun kendini dimi?
Ama öyle köşeye çekilip saklanmak mutlu etmez seni. Hadi zorla biraz kalk ayağa.
Unutma!
Kimsen yok değil, tut ellerini kendini hiç bırakma!
Daha kimin olsun hayatta?
KADINLAR VARDIR...
Kimi kadınlar vardır onlar bir başınadır ve kendi başına ayakta kalmak zorundadır.
"Toz pembe hayalleri " de vardır ama önce gerçeklerle yaşarlar ve çocukluklarının pembe kurdelelerini hep içlerinde taşırlar.
Kadınlar vardır onlar hiç masallarda ki gibi "prenses" olmadılar.
Çünkü hayatın gerçek yüzünün "hayat bilgisi" dersinde ki kadar güler yüzlü olmadığının ayakta kalmak için bir başlarına yürürken farkına vardılar.
Kadınlar vardır onlar güçlü görünmek zorundadırlar.
Çünkü karşılık beklemeden, ellerini tutan "eller" hiç olmadılar.
"Toz pembe hayalleri " de vardır ama önce gerçeklerle yaşarlar ve çocukluklarının pembe kurdelelerini hep içlerinde taşırlar.
Kadınlar vardır onlar hiç masallarda ki gibi "prenses" olmadılar.
Çünkü hayatın gerçek yüzünün "hayat bilgisi" dersinde ki kadar güler yüzlü olmadığının ayakta kalmak için bir başlarına yürürken farkına vardılar.
Kadınlar vardır onlar güçlü görünmek zorundadırlar.
Çünkü karşılık beklemeden, ellerini tutan "eller" hiç olmadılar.
NEDEN HEP BEN FEDAKARLIK YAPMAK ZORUNDAYIM
Cevaplanması gereken sorular var aklımda, kendimi affedebimek adına!
Kendimi inandırmalıyım değmeyecek insanların girmediğine hayatıma(!)
Ne kadar da üzmüşüm kendimi hoyratça ve ne kadar da çok girmişim kendimin günahına!
Kimseler değilmiş mutsuzluğuma sebep ve kimseler üzemezmiş beni, ben izin vermesem aslında.
Ne desem kendime ve nasıl söz geçirsem vicdanıma, en az herkes kadar ben de değerliydim oysa!
Bu kadar hoyratça harcarken kendimi, nasıl da sırt dönmüşüm sadece birtane ben olduğuna!
İçimde "halının altına süpürüp" ötelemeye, gerek yok aptallıklarımı kendimden gizlemeye!
Sanki "ağaçta yetişiyormuşcasına" nasıl da hiç etmişim kendimi boşu boşuna!
Cevap veremediğim bir çok soru var aklımda!
Neden hep ben fedakarlık yapmak zorundaydım mesela?
İnsanları mutlu etmek için "hayır" demeyi unutmak mı gerekiyordu yada?
Yalanlarına inanmak istediklerim kadar suçlu muyum veya?
Neden ilk giden ben değildim hiç bir zaman mesela?
Yada taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini anlamayacak kadar aptal olabilir miydim acaba?
Nihayetinde bendim çabalayanda, yorulanda...
Kandıranlar "adam" yada "insansa"(!) ben neyim bu arada?
-Şey...!
-Hem her neyse!
Boş-vermeli şimdi bunları hiç düşünmemek en güzeli belki de!
Güzel bir film bulmalı...çay yada kahve.
Televizyon karşısında uyuya kalmak güzel olur belki de.
Kendimi inandırmalıyım değmeyecek insanların girmediğine hayatıma(!)
Ne kadar da üzmüşüm kendimi hoyratça ve ne kadar da çok girmişim kendimin günahına!
Kimseler değilmiş mutsuzluğuma sebep ve kimseler üzemezmiş beni, ben izin vermesem aslında.
Ne desem kendime ve nasıl söz geçirsem vicdanıma, en az herkes kadar ben de değerliydim oysa!
Bu kadar hoyratça harcarken kendimi, nasıl da sırt dönmüşüm sadece birtane ben olduğuna!
İçimde "halının altına süpürüp" ötelemeye, gerek yok aptallıklarımı kendimden gizlemeye!
Sanki "ağaçta yetişiyormuşcasına" nasıl da hiç etmişim kendimi boşu boşuna!
Cevap veremediğim bir çok soru var aklımda!
Neden hep ben fedakarlık yapmak zorundaydım mesela?
İnsanları mutlu etmek için "hayır" demeyi unutmak mı gerekiyordu yada?
Yalanlarına inanmak istediklerim kadar suçlu muyum veya?
Neden ilk giden ben değildim hiç bir zaman mesela?
Yada taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini anlamayacak kadar aptal olabilir miydim acaba?
Nihayetinde bendim çabalayanda, yorulanda...
Kandıranlar "adam" yada "insansa"(!) ben neyim bu arada?
-Şey...!
-Hem her neyse!
Boş-vermeli şimdi bunları hiç düşünmemek en güzeli belki de!
Güzel bir film bulmalı...çay yada kahve.
Televizyon karşısında uyuya kalmak güzel olur belki de.
2 Eylül 2014 Salı
BAZEN ACIYORUM KENDİME...
Bazen acıyorum kendime; yaslanıp yürüdüğüm doğrularımla, yanlış omuzlara baş koymuşum meğer . Ben verdikçe isteyen ve hep " fedakarlık gerek " diye sineye çektiğim İnsanlarla kesişti yollarım .
" Hani yüreğimde taşıdıklarım ağır gelmedi de ......bana ! "
Yorulduğumda umutlarımı tazeleyecek bir yüreği karşımda bulamadığımda tükendim .
Evet, bazen acıyorum kendime, ruhumdaki bu kanayan yaraları dindiremiyorum
Ve aynaya bakınca; yüzümde ki " değdi mi ? " diyen o acı tebessümü bir türlü İçime sindiremiyorum . .
" Hani yüreğimde taşıdıklarım ağır gelmedi de ......bana ! "
Yorulduğumda umutlarımı tazeleyecek bir yüreği karşımda bulamadığımda tükendim .
Evet, bazen acıyorum kendime, ruhumdaki bu kanayan yaraları dindiremiyorum
Ve aynaya bakınca; yüzümde ki " değdi mi ? " diyen o acı tebessümü bir türlü İçime sindiremiyorum . .
1 Eylül 2014 Pazartesi
KENDİMDEN ÖZÜR DİLİYORUM...
Kendimden ÖZÜR diliyorum...
Yaşadığım süre boyunca hep MERHAMETİMİN
arkasından yürüdüm, beklentilerimi arkada BIRAKTIM.
Kimseden bir şey BEKLEMEDİM, doğrusu bu sanıyordum çünkü.
Yaşadıklarımı yaşayamadıklarımı İÇİMDE sakladım,
SUSTUM bastırdım olsun dedim İNSANLIK bende kalsın.
Verdim, hep VERDİM karşılığını alıp alamadığıma BAKMADAN,
aslında güçlü olmak değildi istediğim, ama olmak ZORUNDAYDIM ve oldum..
Kendimi hep ERTELEDİM.
Kimsenin beni anlamadığını bildiğim halde hayatıma girenleri bana
verilmiş KUTSAL bir görev olarak gördüm.
Herkesi mutlu etmek zorundayım ZANNETTİM.
Benimde mutlu olmam gerektiğini UNUTMUŞUM..
Görevim neyse en iyisini yapmalıydım ki VİCDANIM rahat etmeliydi.
Birilerinin de bana karşı GÖREVLERİ olduğunu hiçe saymışım oysa..
NE YAZIK Kİ;
Karşımdakilerin EKSİKLERİNİ tamamlamaya çalışırken,
onların HATALARINI görmeye vaktim kalmamış SANKİ.
Beni üzmelerine bakmadan,
karşılığında ne aldığıma ne hissettiğime
aldırış etmeden hep VERDİM..
Kendime HAKSIZLIK ettim,kimseye etmediğim kadar.
Kendime geldiğimde ise yorgun, yılgın, bitkin bir
köşede saklanıp ağlayan ÇOCUK olarak buldum.
Ve ona elimi uzattım diyebildiğim tek şey " GEÇTİ ", bir
daha seni kimse üzemeyecek.
Şimdi senden ÖZÜR diliyorum.
Seni bu kadar HİÇE saydığım için,
insanların seni bu kadar üzmelerine müsade ettiğim için,
seni hiç bir zaman dinlemediğim için,
üzerine bu kadar sorumluluk yüklediğim için,
hakkın olan bütün duyguları sana YAŞATAMADIĞIM için..
Şimdi tekrar SÖYLÜYORUM.
İNSANLIĞIMDAN, KALBİMDEN, DUYGULARIMDAN,
ÇOCUKLUĞUMDAN, HİSLERİMDEN ÇOK ÖZÜR diliyorum... !
Galiba ben almadan vermenin
ALLAH'a mahsus olduğunu UNUTMUŞUM...
Nesrin Olcay
Yaşadığım süre boyunca hep MERHAMETİMİN
arkasından yürüdüm, beklentilerimi arkada BIRAKTIM.
Kimseden bir şey BEKLEMEDİM, doğrusu bu sanıyordum çünkü.
Yaşadıklarımı yaşayamadıklarımı İÇİMDE sakladım,
SUSTUM bastırdım olsun dedim İNSANLIK bende kalsın.
Verdim, hep VERDİM karşılığını alıp alamadığıma BAKMADAN,
aslında güçlü olmak değildi istediğim, ama olmak ZORUNDAYDIM ve oldum..
Kendimi hep ERTELEDİM.
Kimsenin beni anlamadığını bildiğim halde hayatıma girenleri bana
verilmiş KUTSAL bir görev olarak gördüm.
Herkesi mutlu etmek zorundayım ZANNETTİM.
Benimde mutlu olmam gerektiğini UNUTMUŞUM..
Görevim neyse en iyisini yapmalıydım ki VİCDANIM rahat etmeliydi.
Birilerinin de bana karşı GÖREVLERİ olduğunu hiçe saymışım oysa..
NE YAZIK Kİ;
Karşımdakilerin EKSİKLERİNİ tamamlamaya çalışırken,
onların HATALARINI görmeye vaktim kalmamış SANKİ.
Beni üzmelerine bakmadan,
karşılığında ne aldığıma ne hissettiğime
aldırış etmeden hep VERDİM..
Kendime HAKSIZLIK ettim,kimseye etmediğim kadar.
Kendime geldiğimde ise yorgun, yılgın, bitkin bir
köşede saklanıp ağlayan ÇOCUK olarak buldum.
Ve ona elimi uzattım diyebildiğim tek şey " GEÇTİ ", bir
daha seni kimse üzemeyecek.
Şimdi senden ÖZÜR diliyorum.
Seni bu kadar HİÇE saydığım için,
insanların seni bu kadar üzmelerine müsade ettiğim için,
seni hiç bir zaman dinlemediğim için,
üzerine bu kadar sorumluluk yüklediğim için,
hakkın olan bütün duyguları sana YAŞATAMADIĞIM için..
Şimdi tekrar SÖYLÜYORUM.
İNSANLIĞIMDAN, KALBİMDEN, DUYGULARIMDAN,
ÇOCUKLUĞUMDAN, HİSLERİMDEN ÇOK ÖZÜR diliyorum... !
Galiba ben almadan vermenin
ALLAH'a mahsus olduğunu UNUTMUŞUM...
Nesrin Olcay
BAKTIM GÜLÜŞÜNDEN GÜZEL ŞİİR OLUR...
Baktım gülüşünden güzel şiir olur,
Sevdim gitti…
Öyle bir sevdanın omzuna yasladım ki başımı...
Ne gelecekse başıma senden gelsin Amenna..
Ah yâr, Her hecemi kalbimden söken yüreğin, İki cihanda yanımda olsun, seni tanıdığım güne Hamd olsun..
Dinle bak, nasıl çırpınıyor kafesteki kuş misali yüreğim
Sana doğru hızla yol alırken, gönlümdeki sessiz gemim…
Gözlerim, bir kerecik gözlerinle buluşsun yeter bana,
Avuçlarının içinde olsun ellerim, ellerine müptela...
Tüm dünyayı karşıma alıp senin için savaşmayı da bilirim,
Kıymetini bilmezsen;
Tüm dünyayı senin başına yıkıp gitmeyi de..!
Sevdim gitti…
Öyle bir sevdanın omzuna yasladım ki başımı...
Ne gelecekse başıma senden gelsin Amenna..
Ah yâr, Her hecemi kalbimden söken yüreğin, İki cihanda yanımda olsun, seni tanıdığım güne Hamd olsun..
Dinle bak, nasıl çırpınıyor kafesteki kuş misali yüreğim
Sana doğru hızla yol alırken, gönlümdeki sessiz gemim…
Gözlerim, bir kerecik gözlerinle buluşsun yeter bana,
Avuçlarının içinde olsun ellerim, ellerine müptela...
Tüm dünyayı karşıma alıp senin için savaşmayı da bilirim,
Kıymetini bilmezsen;
Tüm dünyayı senin başına yıkıp gitmeyi de..!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)